Yazar: Sait Eren
Diktatörlük ve Göçmenlik
Dünya üzerindeki insan göçünün en önemli sebeplerinden biri diktatör yönetimlerdir.
Göç konusu sebepleri açısından irdelendiğinde ilk olarak öne sürülen sebep, savaş ve ekonomik nedenler olarak belirtiliyor. İsterseniz açık kaynaklardan çok kısa bir vaktinizi ayırıp bakabilirsiniz. Araştırırsanız, göreceksiniz ki bu iki gerekçe devamlı olarak ilk sıralarda gösterilmektedir. Aslında diktatör yönetimler göç için bu sayılan sebeplerden daha fazla etkiye sahiptir. Ancak araştıranlar yine görecektir ki, diktatör yönetim sebebiyle insanların göç etmesi, garip bir şekilde tanım değiştirilerek ön plana çıkarılmamaya özen gösteriliyor izlenimi vermektedir. Diktatör yönetimler “siyasi baskı” tanımıyla masumlaştırılamaz.
Uluslararası Göç Teşkilatının verilerine göre son yıllarda göçmen sayılarında yüzde 49’luk bir artış olduğu görülmektedir. 21. yüzyılda soğuk savaşlar eski tarihlere kıyasla yok denecek kadar azalmış durumdadır. Bölgesel çatışmalar ve ülke içi silahlı çatışmalar, insanların binlerce kilometre uzaklara hayatlarını sıfırlayarak yola çıkmalarına ne kadar zorlayabilir? Belki insanların içinde bulundukları ekonomik zorluklar, bu sebebin yanına eklendiğinde göç için harekete geçtikleri kabul edilebilir. Göç eden insanlara sorsanız, kendi ülkesi içinde başka bir bölgeye göç etmesi yerine onbinlerce kilometre uzaklıkta yaşama tutunmayı göze almasının en büyük sebebinin hayatta kalma ihtiyacı olduğunu söyleyecektir. Kendi ülkesinde yaşadığı bölgeyi iç çatışma sebebiyle terkederek, aynı ülkede başka bir bölgede hayatta kalamayacağını biliyor insanlar. Adı konulmayan ve çokça zikredilmeyen diktatör uygulama ve yönetimler devam ettiği müddetçe, iç savaş/karışıklık bitmeyecek ve insanlar kendi ülkelerinde başka bir bölgeye iç göç ederek rahat hayat hakkı bulamayacaklardır. Buna en güzel örnek, yakın tarihli olması sebebiyle Suriye devletinde yaşananlar gösterilebilir.
2011 yılında Suriye’deki baskıcı yönetim tarafından, demokratik haklarını kullanmak suretiyle kendilerini protesto eden halkın üzerine, ordu mensuplarınca silah kullandırtılarak insanlar terörize edilmişlerdir. Durum öyle bir hal almıştır ki, ordu içinde görevli olan bazı askerler bile baskıcı yönetime karşı gelmek için mesleğini bırakıp halkın yanında direnmeye başlamışlardır. Suriye’deki iç karışıklık merkezi otoriteyi elinde tutan baskıcı bir yönetime karşı lidersiz, dağınık ve farklı hedeflere sahip grupların isyanıyla başlamıştır. Yani baskıcı bir rejim olmasa, diktatör bir yönetim olmasa 13 milyon kişi yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmayacaklardı.
Göç etmek zorunda kalan insanların terk ettiği topraklardaki yönetimler, kendilerini baskıcı yönetim/diktatör yönetim olarak kabul etmeseler de gerçek aslında böyle değil. Yine açık kaynaklara bakarak yaptığınız kısa araştırmada, dünyadaki diktatör yönetimlerde ismi zikredilen sadece 10 civarı ülke yönetiminin/isimlerinin dile getirildiğini göreceksiniz. Oysa, adı konmamış ama gerçekte diktatörlere taş çıkartacak baskı ve yönetimi sergileyen gelişmiş görünümlü gelişmekte olan pek çok ülke ve yönetim sayılabilir. “Kimler mi?” diye sormayın. Etrafınızdaki göç etmiş insanlara samimi kulak verirseniz bu adı zikredilmeyen 21. yüzyılın gelişmiş(!) diktatörlerini çok detaylı şekilde öğrenebilirsiniz. Peki, hukuk ve adaleti uygulamada oldukça hassas davranan AB ülkeleri son yılların gelişmiş(!) diktatörlerine karşı neden umursamaz tavırdalar? Diş macununun kutuda satışa sunulup sunulmamasını tartışan toplumlar, kendi ülkelerine göç etmek zorunda olan insanların duygusal ve fiziksel yaralanmalarının görülmesi için ne yapılmasını bekliyorlar? Mesela, 2017 yılında uluslararası ceza mahkemesine taşınan, Suriye’deki kimyasal silahların kullanımı ve silah sevkiyatını yapanları, mahkeme ne zaman yargılayacak? Dereye su gelmesi için kurbağanın gözünün patlaması mı gerekiyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, diktatör uygulamaları arş-ı alaya çıkmış yöneticilerin ülkeleri ile ilgili verdiği kararlarının uygulanmamasını, hiçe sayılmasını duymayacak mı? Bu son model diktatörlerin normal ülke yöneticisi olarak muhatap alındığı müddetçe göç sorunu ortadan kalkmayacaktır. Diktatör uygulamaları, makyajla şirin göstererek “siyasi baskı” olarak ifade etmeyin. Devletlerin göç ile ilgili yaptığı harcamaların toplamı 2 trilyon dolar oldu diye sağa sola fatura da ibraz etmeyin lütfen… Yanlış politikanın karşılığıdır o faturalar. Diktatör artık diktatör olduğunu bir kere de sizden duysun. Bir de böyle deneyin…