Kirli süpürge ile temizlik yapılmaz

0
344

Yazar: İsmail Öztürk

Kirli süpürge ile temizlik yapılmaz

CHP önderliğinde bir araya gelen altı muhalefet partisi temsilcileri imzaladıkları ortak protokol ile parlamenter sisteme yeniden dönme sözü verdiler. Parlamenter sisteme dönüşle beraber, yasama organını tekrar aktif hale getirmeyi ve yargı organını bağımsız hale dönüştürmeyi hedefleyen bazı kararlar aldılar.

Muhalefet partileri eğer halkı ikna eder ve yapılacak ilk genel seçimde Tayyip Erdoğan’ı mağlup edebilirlerse bu, parlamenter sisteme geçiş öncesi hukuk devletine ve demokrasiye dönüşte ilk zafer olacaktır. Parlamenter sisteme dönme Türkiye’de bozulan siyasal sistemin yeniden onarılmasında siyasal açıdan temel bir zorunluluktur. Ancak Erdoğan’ın gitmesi ve parlamenter sisteme geri dönülmesi tek başına yeterli değildir. Bozulan hukuk dengesinin yeniden tesis edilebilmesi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi, KHK’larla yaratılan enkazın kaldırılması, ülkeyi polis devletine dönüştüren bürokratik yapının ıslah edilmesi, siyasilerle beraber devlet hazinesini soyan yolsuzluk mekanizmalarının etkisiz hale getirilmesi, toplumsal ayrıştırmaya ve düşmanlaştırmaya dayalı politikaların ortadan kaldırılması gibi birçok önemli konuda stratejilerin oluşturulması ve projelerin yapılması gerekmektedir.

Türkiye son dokuz yılda hukuk ve insan hakları standartlarında çok büyük kayıplar yaşadı. 17 ve 25 Aralık 2013 tarihi sonrası başlayan hukuka müdahale ve yargı organına baskı süreci her geçen yıl daha fazla artarak devam ediyor. İktidardaki Tayyip Erdoğan’ın otoriterliğini sağlamlaştırma hamlelerine, muhalefetin bir takım sosyal ve siyasal nedenlerle ses çıkarmayarak örtülü olarak verdiği destek, Türkiye’yi bir hukuk devleti olmaktan uzaklaştırdı.

Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması, yargı organının Saray güdümüne girmesi, devleti hesap sorulamaz ve denetlenemez bir mekanizmaya dönüştürdü. Yolsuzluk ve rüşvet tüm bürokrasiyi kapladı. Siyaset ve bürokrasi önce devletin kendi varlıklarını yağmaladı. Sonra yeniden dirilttiği mafyayı etkin hale getirerek ulusal ve uluslararası alanlarda kara para getiren her türlü illegal faaliyete korkusuzca ve alenen yatırım yaptı.

İçkiyi, kumarı, uyuşturucuyu ve zinayı haram sayan bir inancın temsilciliği iddiası ve propagandasıyla muhafazakar halkın oyu ile iktidarını sürdüren Erdoğan, kullandığı mafya grupları vasıtasıyla tüm bu sektörlerin illegal gelirlerini kendi havuzuna bağlamaktan kaçınmadı. Normal şartlarda Türkiye’den çok uzakta bir güzergahı bulunan kokain ticaretinde bile Türkiye merkez olarak kullanılmaya başladı. Sedat Peker’in iddialarına göre bu ticaretin organizasyonunda Erdoğan’ın en yakınındaki isimler aktif olarak bulunmaktadırlar.

Yargının bağımsızlığını yitirdiği günümüz Türkiye’sinde, devlet bizzat siyaset ve bürokratlar tarafından soyuldu. Mafya ve kara para ile birlikte anılmaya başlayan Türk ekonomisi kredibilitesini yitirdi. “Çalıyor ama çalışıyor” diye halk tarafından desteklenen iktidar, ülkenin bugünü ile beraber geleceğini de ipotek altına alacak borçlara da imza atarak ülke ekonomisini tekrar batırdı. Öyle görünüyor ki, ekonomik krizden bunalan Türk halkı, daha önce belediye seçimlerinde verdiği uyarıyı anlamayan Erdoğan ve ittifaklarını yeni seçimde emekliye ayıracak.

Yolsuzlukları bir sistem haline getiren Erdoğan, iktidarını koruyabilmek için siyaset ve bürokrasi vitrinini, özellikle yargı ve polis makamlarını büyük ölçüde kirli ve şaibeli isimlerle doldurdu. Rüşvet ve ideolojik körlük içerisindeki bu isimler, bir taraftan Tayyip Erdoğan’a hukuki kalkan olurken, diğer taraftan kendileri de yolsuzluk havuzları oluşturarak adalet sistemini iyice yozlaştırdılar. Siyaseten Erdoğan Hükümetinden kurtulmanın hemen yanında, kirlenen bu adalet mekanizmasının da tamiri gerekmektedir.

Kirli yargı bürokrasisi ile temiz toplum hayalleri kuramazsınız. Rüşvet ve makam karşılığında her dönemde varlığını devam ettirmeyi başaran bu kirliler takımı, belki yolsuzluğa bulaşmış Erdoğan ve partililerini yargılamada size destek olur, ama yargı sistemi kirliliğini farklı bir biçimde devam ettirir. Kirli süpürge ile temizlik olmaz.

Yolsuzluk ve mafyanın esir aldığı Susurluk sürecinden kurtulma, 10 yıllık ciddi bir mücadele ile mümkün olmuştu. Bu sürecin atlatılması ve mafyanın toplum hayatından çıkarılmasındaki en önemli güç, emniyet ve yargı birimlerindeki eğitimli ve temiz personelin varlığıydı. Yolsuzluk ve mafyanın başa çıkamayacağı tek güç, satın alınamayan yargı ve polis bürokrasisidir. Muhalefet ve toplum, şimdi, her zamankinden daha fazla “Yok mu cesaretli bir savcı veya polis?” diye şikayet etmektedir. Cesaretli savcı ve polislerin tamamı KHK’larla hukuksuz bir şekilde bir gecede görevlerinden alındılar. Ülkenin eğitimli ve temiz memurları ya içeriye atıldılar ya da yurt dışına kaçmak zorunda bırakıldılar.

Türkiye’nin kendi okullarında okuttuğu, yetişmesi için yıllarca emek verdiği, aralarında birçoğunun yurt içi veya dışında yüksek lisans veya doktora derecelerine sahip olduğu ve haklarında hiçbir şikayet ve soruşturması olmayan binlerce yetişmiş insan, yolsuzluğa bulaşmış birkaç muktedir makamını korusun diye feda edildi. Yargı sistemi çöktü. Polis dışarıda rüşvet, içeride işkence bağımlısı haline evrildi.

Türkiye’de Erdoğan’ın bozduğu adalet sistemi eğer düzeltilecekse, işe, sistemin bozulduğu yerden tamirle başlanmalıdır. Sistemin bozulmasının miladı 17 ve 25 Aralık soruşturmalarıdır. Bu soruşturmaların hedefinin darbe mi yoksa yolsuzluk mu olduğunu siyaseten tartışmak yerine, Mecliste hukukçu vekiller ve tarafsız hukukçulardan oluşan bir komisyonun huzurunda, soruşturmanın tüm tarafları dinlenmeli ve tüm deliller kamuoyuna açık olacak bir şekilde tartışılmalıdır. Bunun yanında polis ve yargı mensuplarının ideolojik olarak suçlandığı “kumpas” olarak etiketlenen tüm dosyalar da aynı şekilde Meclis komisyonunda araştırılabilir.

17 ve 25 Aralık sonrasında tasfiye edilen ve 15 Temmuz sonrası özgürlüğü ve birçok temel hakları elinden alınan Türkiye’nin temiz ve namuslu polis ve yargı mensupları bu ülkenin yüz aklarıdır. Makamlarını ve nefislerini yolsuz iktidara ve derin kirli çetelere satmadıkları için, aileleriyle beraber büyük bir zulme maruz kalmışlardır. Ülkenin temiz memurları tasfiye edildikten sonraki dönemde, devlet mekanizması aklını ve şuurunu kaybetmiş bir vaziyette çöküşe başlamıştır. Hukuk, insan hakları, yolsuzluk, refah, mutluluk gibi  her alanda göstergeler aşağıya dönmüştür.

“Yiğit düştüğü yerden kalkar” derler atalarımız. Ülkeyi yeniden imar etme ve yeniden tüm sosyal göstergeleri yukarıya çevirmek istiyorsanız, koalisyon protokolünüzde hiç yer vermediğiniz en önemli hususu size hatırlatmak isterim. KHK ile bir gecede görevlerinden atılan tüm memurları göreve iade ederek işe başlamalısınız. Herhangi bir konuda haklarında suçlama yapılanlar varsa, bunlara normal hukuk çerçevesinde tarafsız mahkemeler karar verir.