İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 75. yıldönümü olan 10 Aralık’ta, bu dönüm noktası niteliğindeki belgeye ve dünya çapında insan haklarının evrensel olarak korunmasına olan bağlılığımızı Adalet ve İnsan Hakları Vakfı olarak yeniden dile getiriyoruz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de vurgulandığı üzere, insan hakları, ırkına, ten rengine, cinsiyetine, diline, dinine, politik görüşüne, toplumsal grubuna, gelir grubuna, statüsüne, doğduğu yere veya yaşadığı yere bakılmaksızın dünyadaki her insan için vazgeçilmez haklardır.
İki defa dünya savaşı ile yerel ve iç çatışmalar sonrasında, tüm dünyada, devletlerin ve toplumların, insanlar arası eşitliği, temel insan hak ve özgürlüklerini, insan onurunu ve insanlar arası adaleti kabul edip uygulaması için ortak bir kararla 1948 yılında bu beyanname kabul edilmiştir. Bu kapsamda, devletler anayasalarını ve yasalarını değiştirmiş; uluslararası antlaşmalar, sözleşmeler ve protokoller yapılmış; devletler ve uluslararası kuruluşlar özel kurumlar kurmuş ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları ortaya çıkmıştır. Her insanın yaşama, özgürlük ve güvenlik haklarından, çalışma ve eğitim haklarına kadar birçok temel insan hakkı 30 madde ile bu beyannamede vazgeçilmez haklar olarak ilan edilmiştir.
Aradan geçen 75 yıl ve ortaya konan tüm çalışmalara bakılırsa acaba kabul edilen temel insan hakları ile ilgili ne kadar ilerleme sağladık? Hatta şunu sormak daha uygun: İlerleme sağladık mı? Eğitim ve çalışma hakkı gibi hakları bırakalım, en önemli ve birincil hak olan ve beyannamenin 3. maddesinde yer alan yaşam hakkının her birey için vazgeçilmez olmasını hayata geçirebildik mi?
Acaba kendi ülkemizde, toplumsal grubumuzda, ideolojimizde veya inanç grubumuzda yer alan insanların 27. maddede yer alan “sanattan yararlanma hakkı” gibi haklarını savunurken, dünyanın farklı yerlerinde en temel “yaşam hakkı”nı dahi kullanamayan yüzlerce, binlerce ve hatta milyonlarca bireyin hakkını savunuyor muyuz? Dünyanın neresinde olursa olsun hayata gözlerini yeni açmış bebeklerin, çocukların, kadınların, ihtiyarların ve diğer insanların teker teker veya topluca öldürülmesi, hapsedilmesi, işkence edilmesi, insalık dışı muamele görmesi veya yaşadığı yerlerden başka yerlere sürgün edilmesi gibi birincil ve en hayati insan haklarının ihlali karşısında sesimizi çıkarıyor muyuz? Kendimize yakın insanların sanattan yararlanma haklarını savunmak tabii ki çok önemli. Ancak bizim tarafımızda olmasa, hatta karşı tarafta olsa, milyonlarca insanın yaşam hakkını savunmak da hepimiz için çok önemli olmalıdır.
İklim değişikliği gibi sebeplerden sonra dünyanın farklı yerlerınde son yıllarda yaşanan doğal afetler, dünyayı etkileyen farklı ülkelerdeki politik çalkantılar ve kısa sürede tüm dünyayı bir köy gibi dolaşarak herkesin sağlığını tehlikeye sokan hastalıklar, özellikle temel insan hakları konusunda bencil olunmaması gerektiğini, hepimizin aynı gemide yaşayan ve birbirinden etkilenen insanlar olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Hiçbir devlet, toplum, grup, organizasyon veya terör örgütü, yaşam hakkının elinden alınması, bir diğer ifadeyle bebeklerin, çocukların, kadınların, yaşlıların ve diğer kişilerin öldürülmesi, hapsedilmesi veya sürgüne gönderilmesine meşru bir gerekçe öne süremez. Eğer dünya kamuoyu olarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yılında insan hakları alanında ilerleme sağlamak istiyorsak, sıradan bir dünya vatandaşından devletlerin en üst yöneticilerine kadar herkesin, öncelikle, binlerce ve hatta milyonlarca insanı ilgilendiren 3. maddede ifade edilen yaşam hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlaline karşı çıkması, gösterilen mazeretleri kabul etmemesi ve hak ihlallerini bir an önce sonlandırmaya çalışması gerekmektedir.
Maalesef hergün, bazı devletlerce, gruplarca veya terör örgütlerince binlerce insan yaralanmakta, öldürülmekte, hapsedilmekte, sürgün edilmekte, özgürlüklerinden mahrum bırakılmakta veya güvenlik hakları ellerinden alınmaktadır. Bu ihlallerin önüne geçebilecekler, öncelikle özgür, demokratik ve insan haklarını büyük çoğunlukla hayata geçirebilmiş devletlerdir; aslında bu devletleri yönetenler ve diğer politikacılardır. Yöneticilerin ve politikacıların, bu ihlaller karşısında pozisyon almaları ve gerekenleri yapmaları için toplumun, yani sıradan vatandaş olarak bizim üzerimize sorumluluklar düşmektedir. Böylece sıradan bir dünya vatandaşından devletin en üst yöneticilerine kadar herkesin bu yaralanmalar, ölümler, sürgünler gibi ihlaller karşısında ne yapabileceği ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak, uluslararası kurumlar ve sivil toplum kuruluşları da bu sorumlular listesindedir. Bu konuda en önemli bir diğer kurum da uluslararası medyadır. Uluslararası medyanın özgür, tarafsız ve eşit bir şekilde insan hakları savunucusu olması beklenirken, bazı istisnalar haricinde genel olarak bu beklentinin çok altında kaldığı gözlenmektedir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 75. yıldönümü bize göstermektedir ki, dünyadaki her bireyden devletlere, uluslararası medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin, insan hakları savunuculuğu yapması her geçen gün daha önemli hale gelmektedir. Adalet ve insan hakları alanında faaliyet yürütmek üzere kurulan bağımsız ve tarafsız bir sivil toplum kuruluşu olan Adalet ve İnsan Hakları Vakfı olarak temennimiz, tüm dünyada insan haklarına saygılı toplumların oluşturulmasıdır.